Sık sık içgüdülerimizden söz ederiz. Zor bir karar alırken veya kararlığımızı test eden bir durumla karşılaştığımızda içgüdülerimize güvenmemiz gerektiğini duyduğumuz olmuştur. Sen de bir sunum yapman gerektiğinde veya seni heyecanlandıran biriyle karşılaşmak üzereyken midende kelebekler uçuştuğunu hissediyor musun? Strese bağlı olarak yaşadığımız mide rahatsızlıkları, duygusal yeme dürtümüz ve bağırsak hareketlerimiz de cabası.Tüm bunlar iç ses olarak tanımladığımız deneyimin bağırsaklarımızla ilişkili olduğunu gösteriyor! Beynimiz ve bağırsaklarımız sürekli iletişim halinde, sıra dışı bir şey yaşadığımızda bağırsaklarımız hemen hareketleniyor.Bağırsaklarımız ve beynimiz acıkmamız, stresli olup olmamamız hatta vücudumuz için zararlı olabilecek bir maddeyi yutup yutmadığımız gibi tüm konularla ilgili olarak ayrıntılı bir iletişim halinde. İkisi arasında bu iletişimi sağlayan geniş bir nöron, hormon ve salgı ağı var. İşte bu bilgi akış sistemine beyin-bağırsak ekseni deniyor.
Sinir Sistemi & Bağırsaklar
Bağırsakların merkezi sinir sistemimizle olan ilişkisi Enterik Sinir Sistemi (ENS) olarak tanımlanır. Yemek borusu, mide, ince bağırsak ve kalın bağırsak dokularından oluşan bu sistemde tek bir organ gibi çalışır. İkinci beyin olarak tanımlanmasının nedeni de budur. Bu nöronların oluşturduğu karmaşık sistem nöronlar, sinir ileticileri ve proteinler ile doludur. Bu bileşenler ikinci beynimizin bağımsız hareket etmesini, öğrenmesini, hatırlamasını ve “içgüdüsel duygular” üretmesini sağlar.Yemek borusu, mide ve kalın bağırsağın sinir hücrelerini dahil edersek, bağırsakta tüm periferik sinir sisteminin geri kalanından daha fazla sinir hücresi vardır. Nöron hacmi bu sistemi beynimize benzer yapan tek şey değil. İşin içinde bir de nöro-ileticiler(sinir iletimini taşıyan kimyasallar) var. Bu sistemin bir parçası olan bağırsak dokumuz yaklaşık 100 milyon sinir ileticisi ile kaplıdır. Bağırsaklardaki sinir dokusu 30’dan fazla nöro-ileticiyi üretir. Beyni kontrol eden hemen hemen her kimyasal, hormon ve nörokimyasal bağırsakta da üretilir. Ruh ve iyilik halimizin düzenlenmesine destek olması nedeniyle ‘mutluluk hormonu’ olarak bilinen serotonin, %95 oranında bağırsakta üretilen bir nörokimyasaldır.
Beyin ve bağırsak birbirleriyle nasıl konuşur?
Birbirinden akıllı bu iki organın iletişiminde öncelikli olarak vagus siniri devreye girer. Vagus siniri, beyin ve bağırsağın arasındaki mesajları iki yönlü olarak milisaniyeler içinde taşır. Fakat vagus siniri beyin ve bağırsak arasındaki tek iletişim aracı değil. Bağırsaklarımızda bağırsakta yaşayan ve bağırsak mikrobiyotasını oluşturan trilyonlarca mikroorganizma var. Bağırsak florası olarak da tanımlanan bağırsak mikrobiyomunun içinde yaşayan bakteri, virüs ve mikropların nüfusunun dünya nüfusunun 100 bin kat fazlası olduğunu da hatırlatalım.Bağırsaktaki mikroorganizmaların çoğu bağırsakların mukus tabakasında yaşar. Vücudumuzun ana bilgi toplama sistemleri olan sinir ve bağışıklık hücreleri ile doğrudan temas ederler ve vagus sinirinin taşıdığı stres, endişe ve hatta mutluluk sinyallerini alırlar. Sinyal almakla kalmaz beyne bilgi gönderen sinyalleri de üretirler. Yani bağırsaklarımız diğer tüm organlarımız gibi beynimizden gelen sinyaller sayesinde çalışır ama bir farkla; bağırsaklarımızın da beyin üzerinde söz hakkı vardır. Bağırsaklar yiyecekleri sindirmek üzere çalışan bir makineden çok daha fazlasıdır ve genel sağlığımız üzerindeki etkileri konusu hala tam olarak keşfedilmiş değil. Bütün bu bilgilerden sonra sindirim sistemi sağlığının psikiyatrik tedavilerin merkezinde yer alacağı bir gelecek sana da normal gelmiyor mu?
Sindirim sağlığın ruh halini nasıl etkiler?
Kalın ve ince bağırsağımızda yaşayan mikroorganizma topluluğu insan vücudundaki en büyük nüfusu oluşturuyor. Bu dev sistem, bağışıklık sisteminin gelişiminden alınan besin maddelerini ve içilen ilaçları metabolize etmeye, sindirilemeyen polisakkaritleri sindirmeden vitaminleri ve biyolojik olarak aktif molekülleri sentezlemeye kadar çok önemli işler yapar ve insan sağlığında çok önemli rol oynar.Genetik özelliklerimiz, doğum şeklimiz, yaşam tarzımız, geçirdiğimiz tıbbi müdahaleler, sağlık durumumuz gibi birçok faktör bağırsak mikrobiyotasını etkiler ve mikrobiyotamız yaşamımızın çeşitli evrelerinde değişiklik gösterir. Yapılan araştırmalar bağırsak mikrobiyotasının oluşumunu ve bileşimini etkileyen en önemli faktörün beslenme biçimimiz olduğunu gösterdi. Yeni araştırmalar ise bağırsaktaki mikroorganizmaların bağışıklık sistemini dahil etmeden doğrudan sinir sistemiyle iletişime geçtiğini ortaya koydu. Probiyotikler gibi mikroorganizmaların beyne doğrudan mesaj gönderebildiği karmaşık bir nörokimyasal ileti sistemi olabilir. Ruh halimizi, iştahımızı ve uyku düzenimizi etkileyen serotoninin yaklaşık yüzde 95’inin bağırsaklarımızda üretildiğini düşünürsek bu çok mümkün.
Ruh Halimiz ve Beslenme
Yediğimiz gıdaların bileşimi çevresel, sosyal ve psikolojik faktörlerden etkilenir. Değişen bu bileşimler de mikrobiyotayı değiştirir. Mikrobiyomlar üzerinde yapılan son araştırmalara göre, bağırsak mikrobiyotası insanlarda beyin gelişimini, davranışları ve ruh halini etkileyen önemli bir faktör. Hatta yaşamımızın erken dönemlerinde oluşan mikrobiyotadaki düzensizliklerin zihinsel gelişimimizi etkileyebileceği ve ilerleyen yıllarda ruh sağlığı problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabileceği düşünülüyor. Tıpkı bunun gibi mikrobiyotada oluşan beslenme bozukluklarının depresif davranışlara neden olabileceği varsayılıyor. Hatalı ve gereksiz antibiyotik kullanımının bu sorunları tetiklediğini de ekleyelim.
Serotonin
Yiyeceklerin ruh halimize olan etkisinin en güzel kanıtı serotonin. Mutluluk hormonumuz olan serotonin uyku, iştah ve dürtü kontrolünün düzenlenmesinde görev alıyor. %95’i bağırsaklarımızda üretilen serotoninin seviyesindeki artış ruh halimizi de iyileştiriyor. Serotonin üretimini artırmak için muz, ananas, erik, fındık, süt, hindi, ıspanak ve yumurta gibi yüksek triptofanlı besinlerin alınması öneriliyor.
Antioksidanlar
Hücrelerimizde serbest radikal olarak adlandırılan hasar verici moleküller var. Antioksidanlar bu molekülleri temizleyerek hücrelerin hasar görmesini engelleyen dost moleküllerdir. Vitaminler, flavonoidler ve polifenoller gıdalarda en sık bahsedilen antioksidanlardır. Antioksidanlar meyve, sebze, kuruyemiş ve bazı tahıllarda bulunur. Görevleri arasında, kan dolaşımını ve hafızayı iyileştirmek, kolesterolü düşürmek ve genel sağlığı desteklemek sayılabilir.
Omega-3
Omega-3 yağ asitlerinin beyin işleyişinde önemli rol oynadığı yüzlerce araştırmayla ortaya kondu. Sardalya, somon ve uskumru gibi yağlı balıklarda bol miktarda bulunan Omega-3 yağ asitlerinin eksik olması, zihinsel sağlık sorunlarıyla ilişkilendiriliyor. Yağlı balıklar dışında omega-3 kaynağı yiyecekler şunlar: Ceviz, keten ve chia tohumları, kanola yağı, semizotu.
Son yorumlar